Görsel

denizin dibi çöp dolu

datura_metel
günlerdir Güzelavrat hüpleten, Dikenli Elma çiğneyen insanların delirmelerini okuyorum. neden? yoksa ben de mi Güzelavrat hüpletip, Dikenli Elma kemirmek istiyorum? pek, değil sevgili zandaşlar. her ne kadar patlıcangil olsalar da evlere şenlik değiller..

Duyuların, görmenin, konuşmanın tamamen kaybı söz konusu olur ve sonunda genel bir felç oluşur ve hasta ölür.

“yok olarak var olmak” demiştik ya hani, işte bu böyle bir şey.

ben olsam ben de dövmeden bırakmam

muhabirimiz polip, hiçliğin göbeğinden bildiriyor, sayın sazanlar:

12 odalı bir konakta doğmuşuz hepimiz.. beni, konağın en ıssız, koridorun en sonu, katların en bodrumu bir odaya kapamışlar, bedensiz bir canavarla birlikte.. şimdi ben yıllardır bu canavarın boyunduruğu altında eriyorum da eriyorum.. yoksa büyüyorum da serpiliyor muyum? bana diyor ki, “Dışarı bakma, hep içine bak. Kimseyle konuşma, kendinle konuş.” iddiaya göre yok olarak var olmak diye bir şey varmış..

Son olarak, “Fazlasıyla hak tanır olmak, fazlasıyla bilge olmak kadar kendini yok etmeye eş değerdir.”

bu, doğanın büyük gösterilerinden biri

ben yokum. ben yok; polip var. polip büyüyor.. polip aynada kendini seyrediyor.. polip kendini bilmiyor.. “Dışa bakan düş görür; içe bakan uyanır” diye polip hep bakıyor.. polip uyanamıyor.. polip garip rüyalar görüyor ve komik sesiyle dinlediği şarkıları mırıldanıyor. merhaba, ben polip.

Kenar

makinalarımın bozulmasını sevmem

durdum durdum kudurdum.. demem o ki, şu insanlar gerçekten canımı sıkıyorlar.

  • birincisi, politik doğrulama yöntemiyle kalp kırmaktan kaçınacaklarını sanıyorlar..
  • ikincisi, dünyanın gerçekten de kendi küçük, uydurma değerleriyle döndüğünü sanıyorlar..
  • üçüncüsü, tanrım, okuduklarını bile anlamaktan aciz olup her şeyi bildiklerini sanıyorlar..
  • dördüncüsü ve en beteri, bu kifayetsizliklerini sağda solda, forumlarda, ovalarda kendileri gibilerle eğleşe eğleşe ortaya döküyorlar..

yani dertliyim, sayın çemkiren. çok değil.. biraz boş ve biraz da sıkıntılıyım.. hayat hep aynı.. birileri öldü; diğerleri hayatta; kimisi hasta; kimisi hasta bakıyor.. ben de hâlâ boş boş duvarlara, tavanlara falan bakıyorum.. yok yok, dedim ya güneşe bakıyorum, diye.

Durum

imparatorlar ve üstdüzey politikacılar başarısız olmuşlardı

selamsızlarda oturduğum doğrudur. 1+1 dairemde amerikan kapı tercih ettiğim de doğrudur. sosyal zekâmın yüksek olduğu pek söylenemez. genlerim, görenlere şanslı olduğum hissini verebilir; ancak, görülmeyen illetleri de beraberinde getirmişlerdir. ne olursa olsun, şükretmek, minnet duymak elzemdir. bu kadar..


bir diğer haberimizde, dün yapamadığım çemkirmemi buyur edivereyim.. söyle ki: bızıt bızt dııt dııt dııt dıııııt… evet, aynen böyle.. oh iyi geldi.

cehennemin ötesinde bir cehennem yaşanır

evrenle sözleşmemi  yenileyeceğim derken aylar geçmiş.. biliyorsunuz sözleşme yenilemek öyle kolay iş değil.. ben bu arada yıldızlara bakmayı bıraktım.. günüm, güneşi selamlayarak başlıyor; güneşe bakarak bitiyor. başka? taşındım.. yeni evimde her yer güneş ve rüzgâr.. uykuya dalamıyorum.. uykuya dalamayınca sevdicekle buluşamıyorum.. 💔

bütün bu çabalar iyileşmek için değil mi? sağır kulağım duymayacak belki ama gözlerim görecek.. öyle değil mi?

insanlığa çemkirmek için gelmiştim ama gelince başka şeyler yazadurdum.. ne iş?

bazı geceler aynı krallığa hükmettik

sabaha karşı gelmiş yanıma.. adımı söylemesi; hem de iki kere… ya hevesle yanıma sokulup teklifsizce bir sürü anlamsız ve önemsiz şeyden bahsetmesi… yanımda olma çabası, hevesi ve naifliği ile beni benden alacaktı ki – alarmım çaldı.. kahrederek susturdum. gözlerimi kapadım ama yanına geri dönemedim..

aylarca sormuşluğum var ne de olsa: “beni ne zaman ziyaret edeceksin?” hem bu ilk de değil.. artık sık sık bekliyorum.

Durum

what’s the point in thinking?

ben, sağır olmaya ramak kala enfeksiyondan enfeksiyona koşa durayım, kendisiyle bakteri alışverişi yapmak istediğim uzaklarda kendi yalnızlığına acısın… nankörlük etmek istemesem de, acaba sığır olsaydım daha büyük bir amaca hizmet eder miydim? evet, hadi söyle sevdicek.. nankörlük ediyorsun, de..  önümü göremiyorum da ondandır. yoksa gönlüm temiz. bak, geçen gün şöyle yazmışım:

ruhani yolculuğa çıkmak, derinlerdeki birçok illeti su yüzüne çıkarır. 

ne güzel yazmışım değil mi? eminim benden önce 15 bin kez benzer bir cümle kurulmuştur. olsun. yeni arkadaşlarım acidophilus, longum ve bifidum ile arşa doğru yolculuğuma çıkmış bulunmaktayım. sevdicek, bekle… 

içerdiği siyanür onu biraz zehirli kılıyor

bir tür ileriye dönüklük olarak çilekeşlik.. geçer gönül bir evrende bensizlik ihtiyacı. ne demiştik? ayağa da kalakacağız, âşık da olacağız, hayallere de dalacağız.. dememiş miydik? şimdi ağlayıp sızlayıp kendine acımanın zamanı değil. Charlotte “götveren olmak istemiyorum!” diye isyan ettiğinde bunu biraz fazla dramatik bulmamış mıydık? geçenlerde fotoğraflarına bakıp ağlamaklı olunca kendime gülmeden edemedim. bütün çocukluğumu hepinize göstereceğim, diye geçirdikten sonra bir bok gösteremeden gidiyorum..